Bir Akıl Hastanesinin Hatıra Defteri, Nal
“Bir Akıl Hastanesinin Hatıra Defteri - NAL”, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde yıllarını geçirmiş “hasta”ların ruhlarından süzülmüş şiirler, resimler ve mektuplardan oluşan bir kitaptır. Psikiyatr Cemal Dindar’ın Telos Yayınları’ndan çıkan bu eseri, Türkiye’deki ruh sağlığı politikalarına da eleştiriler yöneltiyor. Dindar, kitabını “Akıl Hastanem’den şair manzaraları” ve “ortak hatıra defteri” olarak nitelendiriyor. Kitapta yer alan “elektroşoktan geçirilmiş” şiir ve mektuplardaki samimiyet, kara mizah, kendiyle dalga geçme hali ve kıvrak zekâ, en akıllı geçinenimizin bile kaleminden çıkamayacak türden.
Beynimle Baş Başa
“Biliyorum, insanlar ‘DELİ’ olduğumu düşündüğü için beni beynimle baş başa bırakıp, bu soğuk duvarlar arasında kuru gözlerle bakan doktorlar, hemşireler, hasta bakıcılar ve hastalarla birlikte olmaya zorladılar. Sevgili doktorum, sözde beni iyileştirip topluma kazandıracak. Ama içtenlikten uzak sözleri, bakış ve tavırlarıyla yüzüme anlamsızlık, yalnızlık balçığını yani yaşayan ölü çamurunu sıvıyor.”
Bu satırlar, Alman yazar Franz Kafka’nın bir eserinden alıntılanmış izlenimi uyandırsa da, aslında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde yatmış bir “hasta”nın hastane günlüklerinden alınmıştır. Psikiyatr Cemal Dindar’ın “Bir Akıl Hastanesi’nin Hatıra Defteri - NAL” adlı kitabında yer alan bu satırların sahibi Mustafa K., günlüklerinden anlaşıldığı kadarıyla bir tür davranış bozukluğu tanısıyla hastaneye yatırılmış. Mustafa K., bu saptamaya nasıl vardığını şu sözlerle anlatıyor:
“Aslında sevgili doktorumda ciddi düzeyde disorder mevcut. Bu kelimeyi duyduğumda hemen ne anlama geldiğini öğrenmek için araştırmaya koyuldum. Geçen gün yanından geçerken arkadaşına beni gösterip öyle demişti: Disorder. Sözde benden gizli, şifreli konuşuyor. Türkçeyi bilmediği için mi? Yok canım. Ortalığın karışmaması için öyle konuşuyor. Yanından geçerken arkadaşlarına beni göstererek ‘bozuk’ demiş olsa aramızda küçük bir söz düellosu yaşanabilirdi. Disorder, bozukluk demekmiş. Asıl kendisi bozuk. Sözde ayarımı düzeltecek. Yoksa usumu, ruhumu saat zannetme yanılgısında mı?”
Mustafa K.’nın günlüklerinde en çok bahsettiği kişi, “Bana zorla çuvaldız batırıyor, ama kendisine iğne batırdığı da hiç olmuyor,” dediği doktorudur. İçindeki derinliği doktorunun görmezden gelmesine içerleyen Mustafa K., avucundaki taşa yüklemiş “taşımaktan usandığı dağın, denizin, dünyanın ağırlığını”. Ancak doktorunun, o taşın ne anlama geldiğini anlamadığını şu sözlerle ifade eder: “Ona ilk kez dağın yükünü söylediğimde ‘O avucunuzda tuttuğunuz bir taş, dağ değil’ demişti. Avucumdaki taşın taş olduğunu bilmediğimi sanıyordu. Böylece bir kat daha artmıştı taşıdığım ağırlık. Dağları, denizleri, ağaçları… yani dünyayı, yani dağı nasıl taşıdığımı insanlara gösterebilmek için bir dağ boyutlarında maket yapıp onu avuçlarıma sığdırmamı beklemek gibi bir mantıksızlığın peşinden koşuyor. Bir de yeri geldiğinde ‘Hastanın sözleri hastalıklı sözlerdir’ diyor.”
Duvarın, Soğuğun, Zincirin Belleği
Cemal Dindar’ın Telos Yayınları’ndan çıkan kitabı, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ni bir ev, bir ömür ya da soğuk dört duvar olarak addetmiş hayatların iç dünyalarını, arzularını, beklentilerini ve sorgulayıp durdukları ruh hallerini yansıtan şiirlerden ve mektuplardan oluşuyor. “Onların sözlerini” “Dili hırpalayan, virgülün kuyruğunu kopartan, ünlemi yoran” diye niteleyen Dindar, kurumların belleğine şu sözlerle değiniyor: “Kurum varsa, o kurumlarda kurumlananlar varsa, duvarın, soğuğun, zincirin, pencereden sızan gün ışığının da belleği var. Birikir. Ortak bir hatıra defterine dönüşür işte!”
Bu ortak hatıra defteri için yararlanılan kaynaklar arasında, altmışlı yıllarda hastanede rehabilitasyon çalışmaları sırasında oluşturulmuş “İnilti” adlı şiir kitabı, aynı dönemde hastanede yayımlanmış “Kendi Sesimiz” adlı dergi, doksanların başında çıkan Şizofrengi ve Aura dergileri yer alıyor. Aslında, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde yazılmış mektup ve şiirlerin büyük bölümüne ulaşmak mümkün olmamış. Zira arşivin bir kısmı yangın ve su baskınlarında yok olmuş. 27 Mayıs İhtilali’ni izleyen günlerde “gereksiz matbuat”ın Türkiye Selülöz ve Kağıt Fabrikaları’na bağışlanması kararı sonrasında, tüm arşivin kağıt hamuruna dönüştürülmesi ise iki hekimin gayretiyle engellenmiş. Bu küçük ama önemli ayrıntı, Türkiye’deki ruh sağlığı politikalarının nasıl bir zihniyet taşıdığını göstermek açısından çarpıcı. Dindar, bu zihniyeti kitabında şöyle eleştiriyor:
“Psikiyatri kurumunun temel toplumsal gerekçesi, çok uzun dönem akıl hastasının kapatılacağı kuruma gereksinim duyulması olmuştur. Bu kapatma süreç içinde çok çeşitli biçimler almıştır… Kapatmanın tek biçimi, kapalı servislerde bir ömür boyu yatırmak değildir. Bir diğer kapatma biçimi, yüksek doz antipsikotik (şizofreni tedavisinde kullanılan bir ilaç) kullanımıdır. Günümüzde bilginin üretimi kliniğe kapatılmıştır. Ruh sağlığı ile ilgili politikalar, hâlâ ruhsal rahatsızlıkları olanı toplumsal rollerle donatmak, bu rollerin edinilmesini desteklemekten çok kişileri evlere, işsizliğe, yalnızlığa kapatmaya hizmet etmektedir.”
“Kişinin Hastalığa İndirgendigi Dehliz”
“Gömleğe bağlanırdım / 1965 sonbahardan 1966 marta / 10 Ekim 1965 Pazar Seçim oradaydım / Adalet Partisi kazandı / Yaz, bahçe / Yıllar / İncir yedim sonra / İhtilal bitti, gitti.”
B.U.’nun “İçimden Gelen Ses” başlıklı bu şiiri, sadece şairin içinden geçen seslerden değil, içinden geçilen dönemden de izler taşıyor. “Türkiye’de psikiyatrinin yaşadığı değişimlerle toplumsal değişim arasında sıkı bir ilişki vardır,” diyen Cemal Dindar, Türkiye’deki bu ilişkinin seyrini şu sözlerle anlatıyor:
“Altmışlı yıllarda sosyal psikiyatri konuşulur olmuş, hatta kurumsallaşmıştır. 1980’le birlikte bu birikim hızla yok edilmiştir. Toplumda nasıl Özal’la paranın hükmü her şeyin üstüne çıkmış, neo-liberalizm bir ahlak olarak yerleşmişse, aynı ideoloji, biyolojik psikiyatri olarak ve ilaç şirketlerinin de yoğun desteğiyle bu alanı hızla işgal etmiştir. Bu değişimin kokusunu iyi alanlar, sözcülüğü de yapmışlar ve birer ‘yaşam filozofu’ gibi topluma sunulmuşlardır.”
Dindar’ın kitabından bir cümle, bu sürecin geldiği noktayı adeta özetliyor: “Kişinin hastalığa indirgendigi dehliz.”
Şizofrengi’de yayımlanmış şiirleriyle hatırı sayılır bir okuyucu kitlesine sahip R.G.Ö.’nün “Hasta” adlı şiiri, bu “dehliz”e kara mizah bir üslupla gönderme yapıyor:
“Bence hastaların çoğu (USTA!…) / Aşağı HASTA!… Yukarı HASTA!… / Tımarhane bahçesi dolu HASTA!… / Gel HASTA!… Git HASTA