Gönderi

Bir Sobanın Başında Unutulmuş Şeyler

90'ların sıcak mahalle ruhu, bir sobanın başında yeniden can buluyor. Unutulan komşuluklar, çocukluk oyunları ve iç ısıtan anılar; 23 Nisan gecesiyle birlikte hafızalara geri dönüyor. Karanlıkta parlayan bir geçmiş...

Eskiden mahalleler vardı, şimdi sadece adresler var. Ama 23 Nisan 2025 gecesi İstanbul’da olan deprem, bize unuttuğumuz bir şeyi yeniden hatırlattı. O gece… birçoğumuz yeniden mahalle olduk.

Ben çocukken sadece komşu değildik, aileydik. Arkadaşlar kardeş gibiydi, büyükler herkesin büyüğüydü. Kapılar ardına kadar açıktı. Sokaklar bizimdi. Kardeş gibiydik, evlat gibiydik.

Mahallede her akşam bir hareket olurdu. Bazen herkes kendi sandalyesini alıp kapı önüne çıkardı. Meyve tabakları, çekirdek, bir demlik çay yada meyve suyu. Sabaha kadar sohbetler… Ne çok şey konuşulurmuş.

Şimdi?

İki cümlede bile yoruluyoruz. Aynı konuları günlerce konuşuyoruz. Bazılarımızda -ben gibi- konuşmaktan yoruluyor. Konuşulanlar da hep aynı sığ konular. Eski sohbetlerin sıcaklığı yok.

Mahallede oyunlar kutsaldı.

  • Gündüz tek kale maç,
  • Akşamüstü çelik çomak,
  • Gece ise karanlıkta saklambaç. Koskoca mahalleyi saklanmak için kullanırdık. Ne korku vardı, ne kaygı. Şimdi çocuğunu bakkala bile yollayamıyor insanlar.

Bakkalımız İsmail Amca bana “Corç” derdi. Küçükken Hakan Peker’in “Hey Corç” şarkısına bayılırdım, ilk gittiğimde ona “Hey Corç” demişim, adım öyle kaldı.

Bugün 40 yaşındayım, hala bana “Corç” diye seslenir.

Ev sahibimiz Jale Teyze, arka bahçedeki Japon güllerinden şerbet yapardı. Toplamamı isterdi, ben de koşa koşa giderdim. Dikenleri delik deşik etse bile, bilirdim ki sonunda içeceğim gül şerbeti bir efsane olacak. İnsan o yaşta bile lezzet için acıya katlanmayı öğrenirmiş.

Annem babam çalışırdı, abim üniversitedeydi. Babam sabahları bana kayısı kıvamında yumurta yapar, içine peynir katardı. Koşa koşa servise binip okula giderdim.

Öğlen çıkınca evde yalnız kalmayayım diye Remziye Teyze’ye giderdim. O bana annelik ederdi. Karnım acıkınca yemek yerine bakkaldan salam ekmek isterdim. Şimdi o salamlar sahte, ekmekler israf.

Bir keresinde cesaret ettim, “Bugün evde yalnız kalacağım” dedim. Sobayı yakmayı öğrenmiştim. TV’yi açtım, her şey yolundaydı. Ta ki elektrikler kesilene kadar.

İçimden “Korkma Burak” dedim. Ama bir dakika geçmeden kendimi dışarı fırlarken buldum. Alt komşumuz Melahat Abla beni hemen kucakladı. Komşuluk işte böyle bir şeydi. Kapılar kapalıydı belki ama yürekler açıktı.

İki gün önce, 23 Nisan 2025 de İstanbul’da bir deprem oldu. 6.2 şiddetinde. Sokaklara döküldük. Unuttuğumuz o korku tekrar geldi. Çoğu insan eve girmedi. Korktu.

Televizyonda gösteriyor. İstanbul’un dört bir yanında insanlar sokaklara dökülmüş. Çadırlar, sandalyeler, çocuklar. Panik, korku, bilinmezlik… ama bir de birlik vardı. Kimisi ateş yakmış. Kimisi yemek yapmış. Herkes bir arada. Hiç tanımadığın biri battaniye getirmiş, Başka biri çay demlemiş, Bir diğeri el feneri tuttu.

Çocuklar oyunlar kurmuş, yaşlılar anlatmaya başlamış. Bir gecede insanlar birbirini yeniden gördü. Geçici de olsa, mahalle ruhu geri geldi. Gibi geldi bana. Ama hatırladım.

Belki de bu yaşadığımız sadece bir travma değil, bir işaretti. Unuttuğumuz şeyi hatırlatan bir tokat gibiydi. Herkes görebildi mi bilmiyorum. Ben gördüm.

Çünkü komşuluk sadece afet günleri için değil, Her gün için lazım.

Artık Türkiye’de o eski ilişkiler yok. Güven yok. Ne yazsam sonu silivri der.

Ben hatırladım, sizde hatırlayın.

Kapını çal. Bir kahve koy. Bir hatır sor. Bir selam ver. Belki yeniden mahalle oluruz…

Bu gönderi CC BY 4.0 lisansı altındadır.